2011 yapımı bir sinema filmi eleştirisi ile merhaba. Üniversitede olduğumdan zorlu final dönemi başlangıcından bu yana blogla ilgilenemedim yeni paylaşımlara imza atamadım. Bundan sonra daha hızlı devam edeceğim blog yazılarıma. Neyse.. The Mechanic filminin baş rolünden bir çoğumuzun Taşıyıcı ‘dan bildiği Jason Statham oynuyor. Yardımcı başrolde ise The Messenger ‘dan yüzünü hatırladığım ve oyunculuğunu beğendiğim Ben Foster var. Film J.Statham ‘ın bir çok filminde olduğu gibi macera ve gerilim dolu olmuş. Filmin konusu bir suikastçi ekibinin çalışmalarını ve bu ekibe iş verenlerin kahramınımıza kurduğu tuzak üzerinden işliyor. Harika bir entrika ver kurgu içinde ilerliyor film. Artur Bishop yani kahramanız J. Statham kendine suikast işlerinde aracı olan sakat bir eski ” mekaniği ” öldürüyor. Filmde suikastçilerin içinde bulunduğu örgütün adı Mekanik. Bu örgüt uluslararası alanda görevler alıyor. Artur Bishop da Mekanik örgütünün en iyisidir. Acımasızlığı, soğuk kanlılığı, tehlikeyi sezmesi ve işleri temiz yapması onu gözde Mekanik konumuna getirmiştir. Öyle ki Koca Harry (ustası) öldürmekten dahi kaçınmaz.
Tam da Koca Harry ‘yi öldürdükten sonra suikast işlerinin verdiği psikolojik yorgunluktan olsa gerek bir ortağa ihtiyaç duyar ve bu sırada karşısına Koca Harry ‘nin oğlu Steve (Ben Foster) çıkar. İyi bir ortak olurlar ve birlikte önemli suikastlara imza atarlar. İşler böyle giderken filmin sonu J. Statham ‘ın doğası gereği bir gizeme sahip. Bu kadarı anlatmam yeterli sanırım. İzlemenizi tavsiye ederim. Çok çok iyi diyemesem de macera filmi severlerin hoşuna gideceğini düşünüyorum.
Filmde Artur Bishop ‘un ağzında meşhur bir söz : Doğru kararlar tecrübe ile verilir. Ancak tecrübe yanlış kararlardan elde edilir.